Loader Hamer
Loader Pad
Loader Effect

KİRALIK HESAP / IBAN KULLANIMI İLE DOLANDIRICILIK

Kiralık Hesap:IBAN Kulanımı ile Dolandırıcılık

KİRALIK HESAP / IBAN KULLANIMI İLE DOLANDIRICILIK

TCK 158/1-e Kapsamında Zor Durumdan Yararlanmak Suretiyle Nitelikli Dolandırıcılık Suçu

1. Giriş

2. Dolandırıcılık Yöntemleri

3. Hukuki Değerlendirme

4. Uygulamadaki Sorunlar ve Yargı Kararları

5. Sonuç ve Çözüm Önerileri

1. GİRİŞ

Dolandırıcılık suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda “Kişilere Karşı Suçlar” arasında “Malvarlığına Karşı Suçlar” başlığı altında 157 ila 159. maddeler arasında düzenlenmiştir. Bu suç malvarlığına karşı işlenen suçların tipik örneğini oluşturmaktadır ve günümüzde en çok işlenen suçların başında gelmektedir. Dolandırıcılık suçu, bireylerin malvarlığı haklarını aldatma yoluyla ihlal eden klasik bir haksızlık biçimidir. Türk Ceza Kanunu’nun 157. maddesi basit dolandırıcılığı düzenlerken, 158. maddede ise bu suçun nitelikli hâlleri sayılmıştır.

2. DOLANDIRICILIK YÖNTEMLERİ

Gelişen dijital bankacılık uygulamaları ve internet üzerinden yürütülen para transferleri, hayatı kolaylaştırdığı kadar, dolandırıcılık faaliyetlerini de farklı boyutlara taşımıştır. Özellikle son yıllarda artış gösteren IBAN dolandırıcılığı, sosyal medya dolandırıcılığı ve kripto para temelli para aklamada, kişisel banka hesaplarının suç amaçlı kullanılması dikkat çekmektedir. Bu durum, çoğu zaman farkında olunmadan suçun bir parçası hâline gelinmesine sebep olmakta; banka hesabını başka birine kullandıran kişi ağır hukuki sonuçlarla karşı karşıya kalabilmektedir.

Banka hesaplarının kullandırılması, üçüncü kişilerin belli bir menfaat karşılığında banka hesaplarının kullanımını suç faaliyeti yürüten kişilere devretmesi anlamına gelmektedir. Halk arasında “banka hesaplarının kiralanması” olarak adlandırılan bu durum, son yıllarda sıkça rastlanan suç bilimi açısından yeni bir inceleme konusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Somut olaylar şu şekillerde gerçekleşebilir: “Kredi kartım yok, senin hesabına para yatırsınlar.”, “Benim hesabım kapalı, kısa süreliğine seninkini kullanabilir miyim?”, “E-ticaret yapıyorum, hesabım bloke oldu, seninkine para gelsin.” gibi masum görünen gerekçelerle kişiler banka hesaplarının kullanılmasını kabul etmektedir. Ancak bu işlemlerin arka planında dolandırıcılık, yasa dışı bahis, kara para aklama gibi suçlar yer alabilmektedir.

3. HUKUKİ DEĞERLENDİRME

Günümüzde artan dijital dolandırıcılık yöntemleri arasında en sık karşılaşılanlardan biri de, halk arasında “kiralık hesap” ya da “kiralık IBAN” olarak adlandırılan uygulamalardır. Bu yöntem, özellikle ekonomik sıkıntı içinde olan bireylerin banka hesaplarının belli bir menfaat karşılığında suç işlemek amacıyla üçüncü kişilere kullandırılması suretiyle ortaya çıkmaktadır. Dolandırıcılar, çoğu zaman sosyal medya platformları aracılığıyla “hesap kiralama”, “komisyon karşılığı IBAN kullanımı” gibi ilanlar yayınlayarak kişilere ulaşmakta; onların zor durumlarından yararlanarak banka hesaplarını dolandırıcılık faaliyetlerinde araç olarak kullanmaktadır.

Bu kapsamda, mağduriyet yalnızca hesap sahibine veya para gönderene değil, bazen aynı anda her iki tarafa da sirayet edebilir. Hesap sahibi, çoğu zaman dolandırıcılık fiilinin farkında olmaksızın yalnızca kısa vadeli maddi kazanç düşüncesiyle hesabını kullandırmakta; ancak bu eylem cezai ve hukuki sorumluluk doğurabilmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun 158/1-e maddesi, dolandırıcılık suçunun “kişinin içinde bulunduğu zor durumdan yararlanmak suretiyle” işlenmesini nitelikli hâl olarak düzenlemiştir. Bu durumda, faile verilecek ceza artırılarak 3 yıldan 10 yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası öngörülmektedir.

Kiralık hesap uygulamaları da tam bu madde kapsamında değerlendirilmekte; failin, mağdurun zor ekonomik koşullarından faydalanarak onu dolaylı biçimde suçun parçası hâline getirmesi, TCK 158/1-e kapsamında nitelikli dolandırıcılık olarak yorumlanmaktadır. Ayrıca, hesap sahibinin cezai sorumluluğu bakımından da durum karmaşıktır. Şayet hesap sahibi, hesabının dolandırıcılık amacıyla kullanılacağını bilerek ve isteyerek bu kullanıma izin verdiyse, yardım eden sıfatıyla cezalandırılması söz konusu olur (TCK m. 39). Bu kişinin “faille birlikte hareket eden” kişi konumuna düşmesi halinde, doğrudan fail gibi sorumlu tutulması mümkündür. Öte yandan, hesap sahibinin gerçekten olaydan habersiz olduğu, yalnızca iyi niyetli bir yardımda bulunduğu, dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirdiği yönünde deliller mevcutsa, cezai sorumluluğunun bulunmadığı yönünde savunma yapılabilir.

Yargıtay kararlarında da, banka hesabını kullanıma açan kişilerin sorumluluğuna dair dikkatli bir değerlendirme yapılmakta; para transferlerinin sıklığı, miktarı, hesaba gönderilen açıklamalar, hesap sahibinin iletişim trafiği gibi unsurlar gözetilerek kast unsuru araştırılmaktadır. Bu nedenle, kiralık hesap uygulamaları yalnızca dolandırıcılık suçunun bir aracı değil; aynı zamanda kişilerin cezai sorumluluklarını doğurabilecek tehlikeli bir faaliyettir. Hem faillerin hem de mağdur edilenlerin zor durumundan faydalanılması, bu eylemleri TCK 158/1-e kapsamında daha ağır yaptırımlarla karşı karşıya bırakmaktadır. Fail, ekonomik sıkıntı içindeki bireyleri “hesabını kullanmak için” ikna eder. Genellikle “komisyon verilecek” denilerek de banka hesapları kiralanır. Bu hesaplar daha sonra çeşitli dolandırıcılık eylemlerinde para transferi için kullanılır. Hesabını kullandıran kişi genellikle suçun arka planını bilmeden, sadece “zor durumda olduğu için” razı olur. Eğer hesap sahibi, hesabını bir ücret karşılığında ya da bilinçli olarak suçun işlenmesine yardımcı olmak amacıyla kullandırmışsa, yardım eden sıfatıyla cezalandırılır. Yargıtay’ın uygulamaları, hesabını bilinçli kullandıran kişiyi kasten suç işleyen kişiyle birlikte cezalandırma eğilimindedir. Hesap sahibinin suçu bilmemesi ise, cezai sorumluluğunu ortadan kaldırabilir; fakat bu her zaman açık değildir. Savcılık, para trafiği, mesaj içerikleri, hesap sahibinin beyanları gibi unsurları birlikte değerlendirerek: “Kasten iştirak mi, yoksa iyi niyetli bir mağdur mu?”, “Dikkatsizlik ve ihmalle mi hareket etti?” sorularına yanıt arar. Örneğin, hesabına 3. kişiden yüksek meblağlarda para gelen bir kişinin, bu paraları “kimin gönderdiğini, ne amaçla gönderildiğini” sorgulamaması, ihmali davranışla suça katkı olarak değerlendirilebilir. Kiraya veren kişi mağdur olabileceği gibi, failin bu yöntemi kullanarak başkalarını dolandırması hâlinde, hesap sahibinin zor durumundan yararlanıldığı savunulabilir. Kiralık IBAN sisteminde hem fail hem mağdur olma ihtimali vardır. Suçun hangi tarafında yer alındığı önemlidir.

4. UYGULAMADAKİ SORUNLAR VE YARGI KARARLARI

Kiralık hesap veya dolandırıcılıkta kullanılan IBAN’ lar üzerinden mağdurlardan tahsil edilen paraların iadesi ciddi bir uygulama sorunu oluşturmaktadır. Bu hesaplara gönderilen meblağlar genellikle kısa sürede başka hesaplara (uygulamada patates hesap olarak adlandırılmakta) aktarılmakta, nakde çevrilmekte ya da kripto para borsalarına yönlendirilerek iz sürülmesi güç hale getirilmektedir. Mağdurlar çoğunlukla ilk etapta banka sorumluluğuna başvurmaktadır. Ancak bankaların hukuken yalnızca kendilerine bildirilen şüpheli işlemler konusunda yükümlülükleri bulunmaktadır. Banka, hesap sahibinin suça karıştığını bilmeden veya açıkça fark edebilecek durumda olmadan gerçekleşen işlemlerden doğrudan sorumlu tutulamaz. Yargıtay, doğrudan banka sorumluluğu konusunda oldukça temkinlidir. Bu nedenle mağdurların zararlarını doğrudan bankadan tahsil edebilmesi, ancak ağır kusur veya açık ihmallerin varlığı hâlinde mümkündür.

Yargıtay, banka hesabını başkasının kullanımına bilerek bırakan kişileri çoğu zaman yardım eden (TCK m. 39) veya bazı durumlarda suça iştirak eden kişi olarak değerlendirmektedir. Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2024/24160 Ε., 2025/3482 Κ. “Sanığın, banka hesabını belli bir komisyon karşılığında üçüncü kişilerin kullanımına açması eyleminde, suçtan elde edilen paraların niteliğini bilmediği, yalnızca öğrenci olup harçlığını çıkarmak amacıyla hareket ettiği, bu nedenle suçun manevi unsurunun yani kastın oluşmadığı ve kastı ortaya koyan başka herhangi bir delil de bulunmadığı durumlarda beraat kararı verilmesi gerekir….” Bu kararlarda, suça iştirak kastının olup olmadığı detaylı olarak değerlendirilmektedir. Şayet hesap sahibi, para giriş-çıkışlarını sorgulamamış, kimle ne iş yaptığını araştırmamışsa, ihmali hareketle suça zemin hazırladığı kabul edilebilir. Yargıtay içtihatlarında, failin mağdurun içinde bulunduğu ekonomik veya sosyal zafiyet hâlinden faydalanarak hileli davranışlarla menfaat temin etmesi, Türk Ceza Kanunu’nun 158/1-e maddesi kapsamında nitelikli dolandırıcılık suçu olarak değerlendirilmekte; bu durum failin fiiline ağırlık kazandıran bir nitelikli hal olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda, failin, “hesabını kiraya veren kişiyi” dolandırması hâlinde hem bu kişi mağdur, hem de dolandırıcılık fiilinde araç olarak kullanılan olabilir.

Uygulamada çok sayıda mağdur, farklı senaryolarla dolandırılmıştır. Örneğin: Sahte ilanlarla kandırılanlar: “Devlet destekli kredi vereceğiz”, “SGK borçlarını yapılandıracağız” gibi ifadelerle mağdurlardan para istenmiş, verilen IBAN’ lara ödeme yapılmıştır. Hesap sahipleri genellikle kimlerle çalıştıklarını bilmediklerini savunmuştur. Sosyal yardım vaadiyle kandırılanlar: Özellikle ekonomik sıkıntı yaşayan bireylere, “hesabını 2 günlüğüne kullanacağız, sana 500 TL vereceğiz” gibi teklifler yapılmış, ardından hesaplar dolandırıcılık zincirinin parçası olmuştur. İnternetten alışveriş yapan mağdurlar: Sahte e-ticaret siteleri aracılığıyla IBAN üzerinden para yatıran kişiler, hem malı alamamış hem de parayı geri alamamıştır. Bu tür olaylarda mağdurlar çoğu zaman şikâyetçi olsalar da, failin kim olduğu netleştirilemezse iade de yapılamamaktadır. Ceza hukukunda sorumluluğun temelini kusur ilkesi oluşturmakta olup, şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca, yüklenen fiilin fail tarafından bilerek ve isteyerek gerçekleştirildiğinin sübut bulması gerekmektedir. Bu çerçevede, banka hesaplarını üçüncü kişilere kullandıran kişilerin, bu hesapların suç teşkil eden eylemlerde kullanılacağından haberdar olmadıklarını ileri sürmeleri mümkündür. Ancak böyle bir savunmanın hukuken geçerli kabul edilebilmesi, olayın somut özellikleriyle desteklenmiş, inandırıcı ve objektif biçimde ortaya konulmuş olmasına bağlıdır. Aksi takdirde, failin ihmali davranışı veya göz yumması suretiyle suçun işlenmesine katkı sunduğu gerekçesiyle cezai sorumluluğu doğabilecektir.

Hesap sahibinin iyi niyetli olduğunu ortaya koymak açısından bazı unsurlar lehe delil olarak değerlendirilebilir. Bunlar arasında, hesaba gönderilen paraları sorgulamış olması, kendisiyle iletişime geçen kişiler hakkında bilgi vermesi, durumu fark eder etmez bankayı veya savcılığı bilgilendirmiş olması, hesabını birden fazla kez değil, yalnızca tekil ve sınırlı bir şekilde kullandırmış olması ile suç gelirlerinden kişisel bir menfaat elde etmemiş olması sayılabilir. Bu tür davranışlar, hesap sahibinin kastının bulunmadığını ve dolandırıcılık eylemine bilinçli şekilde iştirak etmediğini gösterebilir.

Buna karşılık, şüpheli para transferlerine rağmen sessiz kalmak, çok sayıda kişiden para almak, paraların hemen başka hesaplara yönlendirilmesi gibi davranışlar, “bilme kastı” yönünde delil olarak değerlendirilir. Günümüz yargı uygulamalarında, yalnızca taraf beyanlarına dayanmak yerine, dijital delillerin ve objektif verilerin değerlendirilmesi ön plana çıkmaktadır. Özellikle bilişim suçlarında, IP adres kayıtları, elektronik iletişim içerikleri (SMS, e-posta, sosyal medya mesajları), para transferlerinin tarih ve saat bilgileri gibi dijital izler, failin kastını, fiilin bilinçli olarak işlenip işlenmediğini anlamada kritik delil işlevi görmektedir. Bu tür dijital veriler, somut olayda hesap sahibinin bilinci, kastı veya ihmali hakkında objektif bilgi sağlamakta; böylece yargı, subjektif beyanlardan kaynaklanabilecek yanılgıları en aza indirmektedir. Nitekim, Yargıtay kararlarında da; dijital veri analizlerinin, delil bütünlüğü içinde önemli yer tuttuğu ve failin suç işleme iradesinin tespiti bakımından belirleyici olduğu sıklıkla vurgulanmaktadır. Bu bağlamda, dijital delillerin incelenmesi, suçun işleniş biçimi ve tarafların davranışlarının kapsamlı değerlendirilmesini sağlayarak adaletin sağlanmasında etkin rol oynamaktadır.

Furkan Akyol Başvurusu (2019/37282) – Karar Özeti (21.09.2022):

Furkan Akyol başvurusunda, başvurucu, hükmü etkileyebilecek nitelikteki iddialarının mahkeme kararında gerekçeli biçimde değerlendirilmemesi nedeniyle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Somut olayda, başvurucunun yeni açılmış banka hesabına dolandırıcılık şüphesiyle bağlantılı olarak kredi gelirlerinin aktarılması üzerine hakkında cezai işlem başlatılmış; ancak başvurucu, hesap kartını aynı gün kaybettiğini, kartın henüz kullanımına açılmadan hesabına erişildiğini ve kimlik ile iletişim bilgilerinin kendisiyle ilişkilendirilmediğini savunmuştur. Yerel mahkeme bu savunmaları yeterli araştırmadan varsayımsal çıkarımlarla reddetmiş, istinaf merci ise kart teslim süresi, IP adresi, telefon hattı gibi teknik delillere ilişkin iddiaları ayrıntılı şekilde incelemeksizin mahkeme kararını onamıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun olayla ilişkisine dair ciddi şüpheler bulunduğu hâlde bu hususların yargılamada gerekçeli biçimde değerlendirilmemesinin, gerekçeli karar hakkının ihlaline yol açtığına hükmetmiştir.

Eşref Bingöl Başvurusu (2021/10332)- Karar Özeti (18.07.2024):

AYM, 18.07.2024 tarihli bu kararında önemli bir tespit yapmıştır:
Başvurucu, hesabını bir arkadaşına geçici olarak verdiğini ve işlemlerden haberi olmadığını savunmuştur. İlk derece mahkemesi bu savunmayı dikkate almadan cezalandırma yoluna gitmiştir. AYM, bu durumda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir: “Sanığın savunmaları etkili biçimde değerlendirilmemiş, şüphe sanık lehine yorumlanmamıştır. Bu durum, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine aykırıdır.” Bu karar, yargılamalarda savunma hakkına gereken önemin verilmemesinin hak ihlali doğurabileceğini ve sanık lehine yorum ilkesinin göz ardı edilmemesi gerektiğini vurgular niteliktedir.

5. SONUÇ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Banka hesaplarının kiralanması ve IBAN dolandırıcılığı gibi güncel suç yöntemleri, mevcut Türk Ceza Kanunu ve ilgili mevzuatta bazı hukuki boşlukları ve uygulama zorluklarını ortaya koymaktadır. Özellikle dijitalleşen finansal işlemler karşısında, klasik suç tiplerinin güncel biçimlere uyarlanması gerekliliği açıktır. Mevcut yasal düzenlemelerde, hesap sahibinin bilmeden suç işlenmesine aracı olması durumundaki sorumluluk sınırları net çizilmemiş; bu durum uygulamada belirsizliklere yol açmaktadır. Ayrıca, suçun nitelikli hallerine ilişkin düzenlemelerde, dijital delillerin ve suçun yeni yöntemlerinin kapsamına yönelik spesifik hükümler eksiktir.

Bu bağlamda, mevzuatta şu hususlara ilişkin düzenlemeler önerilebilir: Banka hesaplarının geçici veya ücret karşılığı kullanımının suç olarak açık ve net bir biçimde tanımlanması, “kiralama” fiilinin hukuki statüsünün belirlenmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda, dijital delillerin kapsamlı ve sistematik bir şekilde yargı süreçlerine entegrasyonu için usul hukuku alanında gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir; özellikle elektronik izlerin toplanması ve değerlendirilmesine yönelik özel hukuki mekanizmaların geliştirilmesi elzemdir. Ayrıca, suçun faili ile mağdurunun ayrımının netleştirilmesi amacıyla sorumluluk kriterlerinin objektif ölçütlerle belirlenmesi ve bilmeden suç faaliyetine katılım durumunda uygulanacak yaptırımların hukuki açıdan açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Finansal denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi ve banka kuruluşlarının dolandırıcılık faaliyetlerini önleyici yükümlülüklerinin artırılması ise, suçun önlenmesinde etkin rol oynayacaktır. Son olarak, mevcut yaptırımların caydırıcılığının artırılması için, özellikle suçun ekonomik boyutları dikkate alınarak cezaların yeniden gözden geçirilmesi ve güncellenmesi önem arz etmektedir. Bu düzenlemeler, hem suçun önlenmesinde hem de adaletin etkin sağlanmasında kritik önem taşımaktadır.

Bireylerin, banka hesaplarının suistimal edilmesi ve dolandırıcılık faaliyetlerine alet olmalarının önüne geçmek için aktif önlemler alması zorunludur. Öncelikle, hesap sahiplerinin hesap hareketlerini düzenli olarak takip etmeleri ve olağan dışı para giriş-çıkışlarında derhal bankaya ve ilgili mercilere bildirimde bulunmaları gerekmektedir. Hesaplarını başkalarına devretmek veya kısa süreli kullanıma açmak gibi eylemlerden kaçınmaları; eğer kaçınılamıyorsa, bu konuda hukuki danışmanlık almaları önem arz etmektedir. Ayrıca, internet ve sosyal medya üzerinden gelen şüpheli talepler karşısında dikkatli ve temkinli davranılmalı; kişisel finansal bilgilerin paylaşılması kesinlikle engellenmelidir. Vatandaşların, dolandırıcılık yöntemleri ve riskler hakkında güncel bilgiye sahip olmaları ve bu konuda bilinçlenmeleri, mağduriyet riskini azaltacaktır. Bankaların sunduğu güvenlik hizmetlerinin (SMS bildirimleri, mobil uygulama güvenlik ayarları vb.) aktif şekilde kullanılması da önerilen önlemler arasındadır.

Toplumsal anlamda dolandırıcılıkla mücadelede en etkili araçlardan biri bilinçlendirme ve farkındalık kampanyalarıdır. Bireylerin finansal suçlara karşı korunmasında, bilgiye erişimin kolaylaştırılması ve yaygınlaştırılması hayati önem taşımaktadır. Resmi kurumlar, bankalar ve sivil toplum kuruluşları iş birliğiyle yürütülecek kapsamlı farkındalık programları, vatandaşların dolandırıcılık yöntemlerini tanımasını ve kendilerini koruma yöntemlerini öğrenmesini sağlar. Bu tür kampanyalar, sadece teknik bilgilerin paylaşılması ile kalmayıp; aynı zamanda toplumsal duyarlılığı artırarak “suça ortak olmama” bilincinin gelişmesine katkı sunar. Eğitimler, seminerler, medya aracılığıyla yapılan bilgilendirmeler ve dijital platformlarda hazırlanan interaktif içerikler, geniş kitlelere ulaşarak dolandırıcılığın önüne geçilmesinde etkili olacaktır. Ayrıca, özellikle genç nüfusun erken yaşta finansal okuryazarlık konusunda bilinçlendirilmesi, uzun vadeli koruma stratejilerinin temel taşlarından biridir.

Sonuç olarak, dolandırıcılık suçlarının önlenmesi ve mağduriyetlerin azaltılması için hukuk sisteminin güçlendirilmesi, bireylerin bilinçlendirilmesi ve toplumun genelinde farkındalık artırıcı faaliyetlerin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bu çok boyutlu yaklaşım, çağımızın dijital finans dünyasında güvenliğin ve adaletin sağlanması için vazgeçilmezdir.

Add Comment

Mehmet Beken Black Logo
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.